Gastromasa: On Yıllık Bir Lezzet Yolculuğu

YAYINLAMA:
Gastromasa: On Yıllık Bir Lezzet Yolculuğu

Mutfak kültürü, sürdürülebilirlik, gastronomi turizmi, gıda inovasyonu…

Bunlar artık sadece kavram değil; geleceğin sofralarını şekillendiren güçlü fikirler.

İşte tam da bu yüzden, her yıl heyecanla beklediğimiz Gastromasa, artık bir etkinlikten çok daha fazlası — bir fikir platformu.

Gökmen Sözen’in on yıl önce attığı tohum, bugün dünya gastronomi takviminde parlayan bir marka haline geldi.

Bu yıl Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen 10. yıl kutlaması, İstanbul’un gastronomi sahnesine yeni bir enerji, hatta yeni bir ruh kattı.

Düşünsenize; Julien Royer, Marco Müller, Oriol Castro, Ángel León, Andoni Luis Aduriz, Ana Roš, Albert Adrià, Simon Rogan, Antonio Bachour, Diego Guerrero, Virgilio Martínez, Christian Le Square, Jorge Vallejo, Rasmus Munk, Torres Brothers, Mitsuharu Tsumura…

Dünya mutfaklarının yıldızları aynı çatı altında!

Ve hepsi Türkiye’yi, mutfağını, kültürünü, insanını anlatan hikâyelerle döndü ülkelerine.

Kimi ocakbaşında kebap çevirdi, kimi Fatih Tutak’ın restoranında Anadolu’nun çağdaş halini tattı.

Kimi İstanbul’un sokaklarını gezdi, kimi paylaşımında “Türkiye, lezzetin kalbi” diye yazdı.Ama Gastromasa yalnızca mutfakla sınırlı kalmadı.

Levent Erden, Barış Tansever, Levent Veziroğlu, Erol Özmandıracı, Cengiz Barut, Yücel Özalp gibi isimler sahneye çıktı; markaların hikâyeleriyle aslında gastronominin sadece tabakta değil, stratejide ve sürdürülebilirlikte de var olduğunu hatırlattılar.

Kıvılcım Pınar Kocabıyık, “Değişen dünyada dönüşen kültür” başlıklı konuşmasıyla bize başka bir pencereden baktı.

Memet Özer ve Arda Türkmen’i aynı sahnede görmek ise salondaki herkesin yüzünde tebessüm yarattı.

Tatlı bir moladaysa Ebru İpekçi ve Sinem Ekşioğlu, Alper Yüceer’e çikolata ve pastacılığın inceliklerini anlattı hani  şu tatlıyla mutlu eden kısım! 

Günün sonunda ise, büyüleyici bir gala…

Rahmi Koç Müzesi’nin endüstriyel ruhu, Türk mutfağının çağdaş yorumlarıyla harmanlandı.

Kapadokya’nın tandır kokusu, Ege’nin zeytinyağları, Karadeniz’in mantarları, Antep’in fıstığı, Trakya’nın şaraplarıyla aynı sofrada buluştu.

Telezzüz, Casa Lavanda, Neolokal, Çokçok Thai gibi restoranlar kendi yorumlarıyla Türkiye lezzetlerini yeniden tanımladı.

Ve ben şunu hissettim:

Bu ülke, gastronomiyle dünyaya çok şey anlatabilir.

Gastromasa bunu başardı.

Çünkü artık sadece yemek konuşmuyoruz; kültür, kimlik, inovasyon, turizm ve sürdürülebilirlik de aynı sofrada yer alıyor.

Şimdi sırada Taste İstanbul var.

Dünya markası “Taste of London”un Türkiye edisyonu…

Eğer bu heyecan dalgası böyle devam ederse, emin olun Türkiye kısa zamanda gastronomi turizminin merkezlerinden biri haline gelecek.

Evet, yolumuz uzun. Ama lezzet dolu.

Ve iyi ki, bu yolu aydınlatan böyle platformlar var.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *